Modernleşme serüveninde zaman zaman tekno-paranoid olarak adlandırılabilecek çapta bir huzursuzluğun yaşandığını biliyoruz. Bu durum sanat ve teknolojinin ilk görkemli kucaklaşması sayabileceğimiz fotoğrafın icadından beri böyle. Teknoloji neye olanak, neye engel oluşturuyor? Kendini var etmenin, yeni ifade biçimleri keşfetmenin, özgürleşmenin yolunu açarak mı ilerliyor yoksa tersi şekilde mi? Bu noktada Black Mirror’a distopik yakıştırmalar yapıldığını da göz önünde bulundurarak, László F. Földényi’nin ütopyalar üzerine söylediklerini pekâlâ distopyalar için de düşünebilir, korkutucu kehanetleri, gelecek kurgularımızı, aslında bugünü, kendi zamanımızın yansımaları olarak değerlendirebiliriz. Black Mirror’ın geleceği konu alırken bugünün endişelerinden beslendiği açık. Dizinin yazarı ve yapımcılarından Charlie Brooker da bu endişelerin yaşamdaki karşılığı ve kurmacadaki temsilleri için "sorumlu kimdir?" sorusu üzerine düşünmemizi istiyor: "Tüm sorunlarımızın kökeni ya teknoloji değilse? Kusurlu olan ya bizlersek?"