“Gözlerim yanıyor artık ağlamaktan. Dünyayı sis perdesinin gerisinden görüyorum, üstüne süt dökülmüş gibi görüyorum her şeyi, puantiyeli görüyorum, beyazlı beyazlı. Yumayım diyorum şunları, kurumuş artık, hırş hırş ses geliyor gözkapaklarımdan, fayda etmiyor, pat diye açıyorum tekrar. Hepi topu iki saatlik uykum var günlük, o da gitti elden.
Düşünen insan uyuyamaz, gece gündüz İnci’yi düşünüyorum ben, varsa o yoksa o, nasıl uyuyayım?” En sıra dışı insanların sıradan insanlar arasından bulunabileceğini gösteren, sıradan anların içinde sıra dışılığın madenini keşfeden hikâyeler... Zorbalık, dar kafalılık, fesatlık, müzevirlik, “kokan” tipler ve tabii köpekler de eksik değil - her zamanki gibi. Saflıkla, şefkatle, bokta bile hikmet görmeyi bilenlerle ve tabii köpeklerle beraber - her zamanki gibi.
Sezgin Kaymaz’ın edebiyatı, “İnsana dair hiçbir şey bana yabancı değildir”in folkloru, bir bakıma... Kitabın sonunda bir de hediye: Okurlarıyla mektup kardeşliği kurmuş bir yazar olarak, o “mektup kardeşlerinden” birine hitaben, biraz da kendini anlatıyor...