Osmanlı döneminde yetişmiş meşhur simalardan Rıza Tevfik, namıdiğer Feylesof Rıza bir yazısında mürşidi Edib Harâbî Baba’ya bir ziyaretinden bahseder. Bu, nevi şahsına münhasır Bektaşi şairinin evine gittiğinde kapıyı Harâbî Baba’nın altı yaşlarındaki oğlu Hüseyin açar. Busedâr’ın yaprakları da böyle açılmaya başlar: Hüseyin büyür, İstanbul’daki hocası, şarkiyatçı Hellmut Ritter’in teşvikiyle Paris’e, okumaya gider. Paris, başkalığıyla sarıp sarmalar onu. İleride hayat arkadaşı olacak İranlı Yelda ile burada tanışır, hayranı olduğu şair Furuğ Ferruhzad’la derin dostluğu burada kurulur. Babasının ona ithaf ve emanet ettiği hatıratını okumaya da yine Paris’te başlar. Hüseyin Albayrak, Busedâr’da zamanlar arasında gezinmeye; Harâbî Baba’nın satırlarında, Neyzen Tevfik’in yahut Furruğ’un sohbetlerinde süren benzersiz ruh iklimlerini keşfetmeye davet ediyor.