(…) Halk dilindeki “Vicdani Kanaat” ile hukuktaki “Vicdani Kanaat”in biraz değişik anlamlara geldiğini Feyzioğlu’nun bu olağanüstü çalışmasını okuyunca daha da iyi anlıyoruz.
Genelde insanlar “Vicdani Kanaat”ten bu konuyu derinlemesine incelemeden duygularıyla, kendilerinde uyanan izlenimlerin ışığında vardıkları kararı anlarlar. Oysa hukukta “Vicdani Kanaat”e varılması için bütün delillerin değerlendirilmesi, belgelerin incelenmesi, tanıkların dinlenmesi, şüphenin ortadan kaldırılması, içtihatların göz önünde tutulması, maddi uyuşmazlıkların çözülerek gerçeğe ulaşılması gerekmektedir. Anglo Amerikan, Fransız, İtalya ve Alman hukuk sistemlerinde bu konuda değişik yorumlar vardır.
Bütün bunların ışığında Metin Feyzioğlu “Vicdani Kanaat”i “Mahkeme faaliyeti sonunda aklın rehberliğinde ve hukukun çizdiği sınırlar içinde kalarak maddi olayın oluş biçimine ulaşırken şüpheye yer vermeyen bir kanaat” olarak belirtiyor.
Feyzioğlu “Vicdani Kanaat” kavramının gelişiminin uygarlığın gelişimiyle paralel olduğunu vurguluyor. Bunun yüzlerce yıllık felsefesi, ahlaki, hukuki, bilimsel ve kültürel birikimlerinin ve uygarlığın bir ürünü olduğunu söylüyor.
“Vicdani Kanaat”e ulaşılmasının isnat edilen fiilin ispatlandığı anlamına geldiğini ve bu nedenle “Vicdani Kanaat”in hukuki sorunlarla değil, maddi sorunlarla ilgili bir kavram olduğunu yazıyor. Hâkim’in bu konuda keyfi davranamayacağını belirterek kararların gerekçeli olması gerektiğini vurguluyor. Yargıcın maddi sorunu çözerken delil araçlarını akıl yürütmek suretiyle vicdanına göre değerlendirmesinin ardından da kalan boşlukları yine akılla doldurması gerektiğini ortaya koyuyor.
Metin Feyzioğlu’nun bu çalışmasında hukukçulara ve aydınlara ışık tutan çok değerli görüşler var. Aydınlatıcı bir inceleme. Kitabı bütün meraklılara içtenlikle öneririm.