Çin deyince, yarım bir kıtayı kapsayan toprakları ve işgal ettiği bu topraklarda yaşayan yerli halklar üzerinde kurduğu acımasız baskı ve zulüm gücüyle özdeşleşen “Çin İşkencesi”ni akla gelir. Zira, Çin yönetimi tabiatı gereği tarihte olduğu gibi, şimdi de kendi halkı içinde faaliyet gösteren Falun Gong ve Hong Kong demokrasi hareketi taraftarları dahil olmak üzere, işgal etttiği topraklarda yaşayan Uygurlara, Moğol çobanlara, Mançulara, Korelilere ve Tibetlilere uyguladığı asimilasyon, soykırım politikalarının gereğinden olmak üzere; zoraki eğitim ve çalışma kampları, toplu işkenceler, organ satışı ve tecavüzlerle topyekun bir insanlık suçu ve ayıbının adını taşımaktadır.
Ülkemizde Çin ile alâkalı konular daha ziyade Doğu Türkistan üzerinden konuşulduğundan, Çin’in gerçek yüzünü tanımak tabii olarak bir eksiklik taşımaktadır. Bu itibarla kendi iç çelişkileriyle olduğu kadar, uluslararası camiada yarattığı sıkıntıların da anlaşılması açısından her biri konusunun uzmanı akademisyen ve ilim adamları yetmiş yıllık Çin yönetiminin baskı altında tuttuğu yerli halklarının maruz kaldıkları etnik soykırım, siyasî ve dini baskı, ekonomik sömürü, sosyal marjinalleşme ve çevresel tahribatla bir sömürge ve zulüm imparatorluğunun içyüzünü gözler önüne sermekteler.
Bu yoldan olmak üzere, Doğu Türkistan’da toplama kamplarına tıkılan milyonlarca Uygur, Güney Moğolistan’da elli yılı aşkın süredir gerçekleştirilen fizikî soykırım, özgün kültür ve dinî inancı yok edilen Tibetli, bir hayat tarzı olarak geliştirilen Fung ritüli mensupları, insani hakların korunması için mücadele eden Hong Konglular demokratik karşı protesto hareketleriyle Çin sömürü ve dikta rejimine karşı hür dünyaya çağrıda bulunmaktadır. Bu çalışma ezilen ve sömürülen mazlum halkların çığlığına bir katkı niteliği taşımaktadır.