Corona… Geri dönüp baktığımızda 2020’yi anlatmak için kullanılacak tek kelime bu olacak. Sonrası için de bir milat. Kaybettiklerimiz için üzüldüğümüz, sağlığımıza kavuştuğumuz için sevindiğimiz, hiç hastalanmadığımız için şükrettiğimiz bir yıl. Pandemi, corona, covid-19, maske, izolasyon, hijyen, hasta sayısı, turkuaz tablo… Hayatla aramıza mesafe koyduğumuz, rakamların hayatın kendisinden daha fazla dikkat çektiği bir yıl oldu 2020. Belki yaşattığı sosyal travmalar ve öğrettikleriyle gelenek göreneklerimiz değişecek, belki de sebep olduğu sosyoekonomik yükle sınırlar yeniden belirlenecek.
Corona Günlükleri, yükselen dalgaları uzaktan gören bir bilim insanının hikâyesi. Masanın bir tarafındayken, öbür tarafına geçen bir doktorun hikâyesi, çocuklarından uzak, hastalarına yakın.
Enfeksiyonu evinden uzak tutmaya çalışan, körüklenmiş ateşten yuvasını korumaya uğraşan bir babanın hikâyesi.
Bir eşin hikâyesi. Bir evladın, bir kardeşin hikâyesi, ulaşamayan ve ulaşılamayan, yetişmeye çalışan…
Bir dostun, bir arkadaşın, bir tanıdığın hikâyesi. 37 numarada oturan komşunun hikâyesi. Bir covid hastasının ve covid hastalığının hikâyesi.
“Hemşire hanım arıyor. Order girilmiş. İlaç hastanede yok. Temin edilecek. Ağzımdan gelen kan arttı. Peçete yetmiyor. Çok kanıyor. Plastik bardağa kan kusuyorum. Akşamki kan tahlili sonuçları gelmedi. Hemşire hanıma sordum. Trombosit sayısı düşmüş. Rakamı hatırlamıyor. Söylemek istemiyor.
Nefesim yetmiyor. Havayı içime çekiyorum ama oksijen alamıyorum sanki. Öksürüğüm iyice arttı. Dayanamıyorum artık. Dua ediyorum…”