“Tezgâh, sadece yolcuları değil, geleni geçeni karşılıyordu. Gezineni, komşu esnafı, işçiyi, işsizi, güçsüzü; herkesi. Azucena, iç sesini hızla yitiren mahallenin gurur kaynağı olmuştu. Bu yüzden kimse dokunmuyordu soluk kaldırımın üstüne konan bu tuhaf ama güzel çiçeğe. Üstelik bu dağıtım noktasında para alışverişi olmadığı için mali kontrol tehlikesi de yoktu. Paranoyak grubunun korktuğu şey başkaydı. Tezgâhın işlevi sadece meyve sebze sepetlerini sahiplerine dağıtmak değildi çünkü.”
Yolların, dehlizlerin, masalların, mavilerin garip ve divane hikâyeleri...
Ağaçların dili, kaçak aşklar ve tatlı gülüşler. Pınar Selek, dünyayla savaşı, yediveren bencillikle uğraşı anlatıyor. Toprakla, tohumla, şiirle, vicdanla, paylaşarak, tekere çomak, ana yollarda, ara yollarda...
Mafyaya, ırkçılara, çokuluslu şirketlere karşı; karıncalar misali usul usul, ince ince çalışarak. Direnen ve meydan okuyan...
Cümbüşçü Karıncalar göçlerle, sürgünlerle başkalaşan bir Avrupa kentindeki yeryüzü karıncalarının romanı; umudu ve mutluluğu pay etme kavgası.