"Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı ile ilgili temel kaynakları bir arada okumak kimi tartışmalı konuları tarafların nasıl anlattıklarını karşılaştırmalı olarak yayımlamak sanırım ilk kez Cumhuriyet'e 100 Gün'de yapılan bir şey oldu. Hepimiz okul sıralarından başlayarak Kurtuluş Savaşı'nın nasıl yapıldığı ve Cumhuriyet'in nasıl kurulduğu ile ilgili olarak bilgi bombardımanına tutulduk. Verilen bütün bu bilgiler elbette Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet ve devrimlerini yüceltmek Atatürk'ün ne büyük bir işi başaran bir lider olduğunu anlatmak içindi. Ve hepsi de tartışmasız doğruydu ama bana soracak olursanız yine de başarılanın ne kadar büyük bir şey olduğunu anlatmakta yetersiz kalıyordu.Ülke işgal edilmişken bir kişinin (Atatürk) çıkıp işgalcilerle uzlaşmayı reddetmesi bunu yapmak için de meşruiyet kaynağını doğrudan halkta yani bir anlamda demokratik katılımda bulması bana göre bu destanın ana öyküsüdür. Unutmayın Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun başkanı Mustafa Kemal Atatürk'tür Kurtuluş Savaşı'nı yapan güç. Bana göre 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM açıldığı gün Osmanlı İmparatorluğu sona ermiş Türkiye Cumhuriyeti de kurulmuştur. Zaten ilk Meclis bu durumu 'Yeni Türkiye Devleti' diye adlandırmaktan da çekinmemiştir. 1 Kasım 1922'de o Meclis halktan aldığı yetkiyle artık bir teferruat haline dönüşen saltanatı kaldırdı. Saltanat da sona erdiğinde rejimin adı artık zaten Cumhuriyet'ti. 29 Ekim 1923 elbette tarihimizde son derece önemli bir gün. Ama bu açıdan bakınca bir prosedürün yerine getirilmesi çoktan doğmuş olan çocuğun adının konması. Ama benim sanki çok sıradan bir şeymiş gibi 'prosedürün yerine getirilmesi' dediğime de bakmayın; ne saltanatı kaldırmak ne de Cumhuriyet'i ilan etmek o kadar kolay oldu.Cumhuriyet'e 100 Gün işte o zorlukların öyküsünü anlatıyor."