Dündar Taşer… O’nu ilk defa görenlerde bıraktığı intiba, bir Osmanlı beyefendisi ile karşılaştıkları oluyordu. Ama Taşer, bundan çok daha fazlası idi. O’nu tek bir vasıfla ifade etmek o kadar zor ki! Bir gönül adamı mıydı, bir dava adamı mıydı, bir idealist miydi? Taşer şüphesiz, bunların hepsi idi. Efendiliğiyle, tevazuuyla, hoş sohbet oluşu ve nezaketiyle her konuştuğu insanı tesiri altına alan, onda saygıyla karışık bir hayranlık uyandıran bir şahsiyetti. Şahsi meziyetlerinin yanında, bir dava, bir ülkü adamıydı. Meziyetleri ile inanç ve ideallerini şahsında bütünleştiren, inandığı gibi yaşayan bir insandı. Kendisini ‘’Büyük Türkiye’’ idealine adamıştı. O’nu bu kutsal yolculuğu sırasında kaybettik… Ve bu, hayli erken bir kayıptı. Ölümüyle, Türk Milleti değerli bir evlâdını, Türk milliyetçiliği bir mücahidini ve dostları bir ‘’insan-ı kâmil’’i kaybetmişti. Erol Güngör, ‘’Ölümün en güzel tarafı, onun sohbetlerine yeniden kavuşmak olacak’’ demişti. O gün gelinceye kadar O’nu çok özleyeceğiz…