Sömürgecilik-sonrası tarihyazımını besleyen en önemli akımlardan biri diyebiliriz Madun Araştırmaları (Subaltern Studies) için. Grubun kurucu isimlerinden Hintli tarihçi Ranajit Guha’nın, Avrupamerkezci tarih felsefesi yaklaşımını eleştiren bu kitabı, tarihyazımını derinden etkileyerek haklı bir ün kazanmış, yakın zamanların klasikleri arasına girmiştir. Birçok ülkenin tarihinin, Batılı tarih felsefesinde kendine dayanak bulan emperyalist amaçlarla yazıldığını, bazı halkların "tarihsizliğe" layık görülerek bütünüyle yok sayıldığını, birilerinin tarihin hikâyelerinden sürekli dışlandığını biliyoruz. Guha’nın açtığı yolun önemi, tarihten dışlanmış madunları tekrar tarih sahnesine dahil etmenin yöntemini araştırmış olmasıdır. Guha, insanlık tarihini devlet ve imparatorlukların, büyük adamlar ve çatışan medeniyetlerin herhangi bir ahlâki kaygı güdülmeksizin tutulan kayıtlarına indirgemekle suçlar tarih felsefesini ve "tarihsizler"in tarihin aktörleri haline gelebilecekleri farklı bir tarihçiliğin koşullarını tartışır. Avrupamerkezci ve devletçi Dünya-tarihi anlayışının çizdiği sınırların ötesine geçebilmek için ne yapmalı? Tarihçiler anlatılarını, "tarihsiz halklar"ın geçmiş deneyimlerini ve gündelik hayatın tarihselliğini içerecek hale nasıl getirebilirler? Yazar tarihçilerin bunu en başta edebiyattan öğrenebileceklerini ileri sürüyor. Ünlü Hintli şair Tagore’un kitapta ek olarak yer alan "Edebiyatta Tarihsellik" yazısında savunduğu "tarihçilerin indirgeyici yaklaşımları karşısında yaratıcı bireyin kendine özgü tarihselliği" fikrinden hareketle, tarihçileri başka bir tarih yazmaya çağırıyor: Hegel’in başta ortaya attığı, ardından "tarihin nesri"ne kurban ettiği "dünyanın nesri"ne gerçekten açık bir tarih...