Zygmunt Bauman ve Stanislaw Obirek, du¨nyaya ve kendilerine dair bu sohbetlerinde parçalanmış, bireyselleşmiş bir toplumun sakinlerinin yu¨z yu¨ze kaldığı sorulara, sorunlara ve karşılaşmalara kendi kişisel tarihlerinden devşirdikleri bilgelik ve deneyimle, u¨stelik bu karşılaşmaların nasıl dönu¨ştu¨ru¨cu¨ olabileceğinin ipuçlarını da vererek bakıyor. Yola farklı yerlerden çıksalar da –belki de aslında tam da bu nedenle- ikisinin de rotasını çizen, sorularına ve cevaplarına ışık tutan hep aynı kaygı: Sahici bir diyalog kurabilmenin yollarını ararken, bu diyalogu halihazırda, burada ve şimdi, kendi sohbetlerinde hayata geçirebilmek.
Bauman ve Obirek’e göre, dolaşımda olan kelimelerin her geçen gu¨n bir boş gösterene dönu¨ştu¨ğu¨, dijital çağın bireyi tu¨rlu¨ ekranlar karşısında kelimelere boğarak ve her gu¨n, her an bu birbiri u¨zerine yığılan sesler korosuna katılmaya çağırarak “konfor adacıkları” oluşturduğu gu¨nlerde yaşıyoruz.
Bauman ve Obirek, bu kitabın içeriğini oluşturan nehir sohbetlerinde iyi ve kötu¨yu¨ nasıl tanımladığımızı, seçimlerimizin sorumluluğuyla nasıl yaşadığımız ve yu¨zleştiğimizi, insan haysiyetini/saygınlığını hangi değerleri gözeterek tanımlayabileceğimizi, arkadaşlık, bellek, vicdan gibi meselelerde pusulamızı hangi yöne çevireceğimizi gerek du¨nyaya gerekse kendilerine bakarak sorguluyorlar. Bu sorgulama serisi sırasında kendilerini salt biyografik arka planlarından beklenecek şekilde birer teolog ve sosyolog olarak konumlandırmaktansa, birbirlerine yönelttikleri sorulara ve takdim ettikleri öğretilerden alıntıladıkları anekdot ve argu¨manlara odaklanıyor, okurlarını da bu sohbet ve sorgulamaların birer tanığı kılıyorlar.