1916 yılında, Zürich’teki Cabaret Voltaire’de bir sözlükten tesadüfen seçilen ’’Dada’’ sözcüğü genç, isyankâr ve ütopyacı sanatçılar topluluğunu ifade eder. 1915’ten 1925 yılına dek, Zürich, Berlin, New York, Barselona ve Paris arasında Dadacılar –şairler, ressamlar, fotoğrafçılar, kuramcılar– estetik kuralları altüst eder, sanatı değiştirir ve bireyin toplulukla olan ilişkisini yeniden tanımlar. Arp, Baader, Ball, Cravan, Duchamp, Hausmann, Janco, Man Ray, Picabia, Schwitters, Sophie Taeuber, Tzara alışılmış ve eskimiş biçimlerle yabancılaşma mekanizmalarına karşı mücadele etmenin acısını çekerler. Zamanın saçmalığına karşı varlığın bütünlüğünü yakalama beklentisi içinde yaşamın ve sanatın birbirine karışmış dilini keşfetmenin zamanı gelmiştir artık.
Tutkulu araştırmacı Marc Dachy, Dada akımının pek bilinmeyen tarihini anlatıyor.