Dertli anam yanıma gelir başını omzuma koyar, saçıma düşmüş akları bir bir koparır, onları elinde toplar, koklardı. Gözyaşlarında ıslanan beyaz saçlarımı götürüp gelinliğinden kalma oya kutusuna koyar, biriktirirdi. “Ne ağlarsın ana, ağlama ağlama…” derdim. “Kocaman evin ortasında yalnız başıma kaldım, Aşırım nerede, Alim, baban, diğer atalarımız nerede? Duvarları yıkılmış virane han gibiyim, onun için ağlar anan; ağlarım, ağlarım ben…” derdi. Anamın sorularına cevap veremezdim, zaten onlar elem ve gözyaşlarıyla ıslanmıştı her zaman. Ölümün ve ayrılığın yerlere serdiği ailemizden geriye kalan bizler ağlaya ağlaya dermansız kaldık. Başka ne gelirdi elden!