On dokuzuncu yüzyılın ortaları ile yirminci yüzyılın ortaları arasında bir avuç erkek ve kadın, dünyaya bakışımızı değiştirdi. Bunlardan kiminin adı hafızalarımıza kazındı: Marx, Freud, Proust, Einstein, Kafka. Kimiyse ortak belleğimizden silinip gitmesine rağmen gündelik hayatta önemini koruyor.
Sözgelimi Karl Landsteiner olmasaydı kan nakli veya büyük ameliyatlar yapamayacaktık.
Paul Ehrlich olmasaydı kemoterapi diye bir şey olmayacaktı. Siegfried Marcus olmasaydı içten yanmalı motorlara sahip araçlarımız olmayacaktı.
Fritz Haber olmasaydı dünya nüfusunu beslemeye yetecek gıdamız olmayacaktı. Genevieve Halévy olmasaydı Carmen olmayacaktı.
Dünyayı değiştiren bu insanların hepsi Yahudi kökenliydi. Hepsinin ortak özelliği, kalıpların dışına çıkarak düşünebilmesiydi. İşte, bu zaman zarfında bir avuç Yahudi’nin diğer insanların göremediği şeyleri nasıl görmeyi başardığı, elinizdeki kitabın konusunu teşkil ediyor.
Norman Lebrecht, 1847-1947 yılları arasında Yahudilerin dünyayı nasıl değiştirdiğini ve dünyanın da onları nasıl değiştirdiğini Deha ve Kaygı’da ayrıntılı ve son derece akıcı bir üslupla ele alıyor.