“Demokrasi adı altında, çok farklı iki fikir, genellikle, birbirine karıştırılır. Saf demokrasi düşüncesi, tüm halkın, eşit derecede temsil edilen tüm halk tarafından yönetimidir. Oysa, yaygın olarak tasavvur edilen ve şimdiye kadar uygulanan haliyle, demokrasi, tek başına temsil edilen halkın salt çoğunluğunun, tüm halkı yönetimidir. İlki, bütün yurttaşların eşitliği ile eşanlamlıdır; ikincisi, onunla tuhaf biçimde karıştırılan, devlette neredeyse tek başına herhangi bir söz hakkına sahip sayısal çoğunluğun lehine bir imtiyaz yönetimidir.” Günümüz dünyasını hâlâ meşgul eden başlıca siyasi sorunu çoğunluğun tiranlığını veya çoğunlukçu demokrasiyi– 19. yüzyılın önde gelen filozoflarından John Stuart Mill, bu şekilde ifade etmiştir. Gerçek demokrasinin sadece yöneticilerin seçimle iş başına geldikleri bir süreç olarak tasavvur edilemeyeceğini savunan Mill’e göre, çoğunluğun iktidarı anayasal olarak sınırlandırılmalı ve azınlıkların siyasal iktidara anlamlı katılımı sağlanmalıdır.
Bunun yanında Mill, iyi yönetim şeklini, ölçütlerini, koşullarını ve kurumlarını açıklar. Doğru ve sahte demokrasiyi anlatır, ve hem yaşadığı devirden ve coğrafyadan hem de geçmişten örneklerle demokratik yönetimlerin ve organlarının nasıl olması gerektiğini tarif eder.