Bugün dünyada 300 milyondan fazla insan depresyon teşhisi almış durumda. Tıp çevrelerinde bir depresyon salgınından bahsediliyor. Oysa tarih boyunca depresif olmak bir hastalıktan ziyade bir ruh hali olarak görüldü ve melankolik olmakla eşanlamlı kullanıldı. Sık sık yaratıcılığın ve ayrıcalıklı bir varoluşun işareti olarak görülen bu gizemli rahatsızlık,her dönem kalabalıkların ilgisini çekti ve tartışmaların odağında yer aldı.Jonathan Sadowsky Depresyon İmparatorluğu ’nda ruh ile beden arasındaki ilişkiye dair kadim tartışmayı ele aldıktan sonra, 20. yüzyılda psikiyatrinin ve farmakolojinin akıl sağlığı alanında çığır açan çalışmaları, nihayet bizzat hastaların tanıklıkları eşliğinde depresyonun kültür tarihini inceliyor. İnsan ıstırabının zamandan ve mekândan bağımsız sürekliliğini vurgularken farklı kültürlerin sıkıntı ve kederi nasıl deneyimlediklerini, manevi acıyı ne tür yöntemlerle dindirmeye çalıştıklarını gösteriyor. Yazar psikolojik, toplumsal ve biyolojik temelleri olan bu karmaşık rahatsızlığın günümüzün kâr güdümlü tıp kültüründe nasıl kavrandığını tartışmayı da ihmal etmiyor:Antidepresanların etkinliği, çok tartışmalı elektrokonvülsif tedavinin etik sınırları, psikoterapinin imkânları ve depresif bulguları kılavuzlaştırma çabaları... Sadowsky depresyonun geçmişini anlamaya çalışırken, geleceğini daha iyi yönetebilmek için topluma ipuçları veriyor.