Devrimlerin "kötülüğü", onların kurulu düzen yıkıcılığı ile bağlantılıdır. Bu kurulu düzen yıkıcılığı, aslında hiç de kötü bir şey6 değildir. Burada sorulması gereken, devrimlerin hangi kurulu düzenleri yıktığıdır. Yıkılan düzenler, tiranlaşan, ezen, yığınlardan yana olmayan düzenlerdir.
Gerçek bir devrim, ne bir suç ne bir cinayettir: Her şey başarısız kaldığında ve devrim düşüncesi bu toplumsal başarısızlık algılamasına dayandığında, kurulu düzeni değiştirmek için şiddetin benimsenmesidir.
Bir an devrimcilerin olmadığını, egemenlerden, sömürücülerden yana olan, herkesten yana olmayan kurulu düzenlerin yıkılamadığını, yığınları soyup soğana çeviren kanlarını içen egemenlerin bu yaptıklarıyla kaldığını, dünyanın bu kötülüklerle öylece döndüğünü düşünelim. Bunun kazananı kim olacaktır? Özgürlüğün eşitliğin kardeşliğin emeğin insanca yaşama özlemlerinin kaybeden tarafta olduğu bir dünya yaşanmaya değer mi?