Türkiye hep böyle kalitesizdi. Bunun nedeni 1000 yıllık cehalet yönetimidir. Bu 1000 yıl içinde Türkiye, birkaç kişi dışında, uluslararası değerde hiç kimse üretememiştir. Elbette padişahlarımızın hepsi, veziri azamlarımızın hemen hepsi tarihte mevcuttur ama dünyadaki her ülkenin en üst yöneticilerini tarih kaydeder. Osmanlı padişahları arasında padişah olmasa adı bilinecek sadece ve sadece bir tek kişi vardır: Fatih Sultan Mehmet. Bilimadamı? Sarı Lütfi’den ve Hüseyin Tevfik Paşa’dan başka yok ki; bunlar da genel değil ancak özel bir bilim tarihinde minik bir yer alabilirler. Sarı Lütfi, Fatih’e, onunla şakalaşacak kadar yakın olan matematikçi ve Fatih’in kütüphanecisi, II. Bayezid tarafından Sultanahmet’te dinsizdir diye astırılmamış mıydı?
Türkiye’nin bütün dünyanın bildiği ve takdir ettiği tek bir kişisi vardır: Atatürk. Onun yönetimindeki 15 sene ülkemiz tarihinin altın çağıdır. Ondan öncesi ve sonrası birer felakettir. Atatürk’ten sonrası yavaş bir iniş olmuştur ne yazık ki. Hiçbirini icat etmemiş olduğumuz çağdaş haberleşme imkânları sayesinde bikini giymeyi, Mercedes’e binmeyi, oradan buradan pop şarkı bestesi yürütmeyi öğrendik. Bilimde ve sanatta birkaç iyi icracımız oldu. Nobel’in en tartışmalı iki dalı olan barış ve edebiyattan ikincisinde bir temsilcimiz oldu. Sonrası? Boş.
Osmanlı’dan öğrendiğimiz cehalet kurumları ve liyakatin değersiz görülmesi ile ona paralel rüşvet müessesesi bizi mahvetmiştir.