Çağdaş siyaset felsefesinin köşe taşlarından biri olan Leo Strauss’un, 1949’da, yani II. Dünya Savaşı’nın bitmesinden kısa bir süre sonra, Soğuk Savaş kutuplaşmasının şekillenmeye başladığı bir dönemde Chicago Üniversitesi’nde verdiği altı dersin genişletilmiş versiyonu olan Doğal Hak ve Tarih hâlâ onun en etkili yapıtı olarak kabul edilmektedir.
Strauss bu klasik eserinde, doğal hak sorununu inceleyerek, Batı’nın ve Batı düşüncesinin damgasını yemiş coğrafyaların kendilerini içinde buldukları entelektüel krizin, tarihsicilik veya tarihsel yaklaşım yoluyla ortaya çıkan değer göreciliği ile karmaşık bir şekilde bağlantılı olduğunu savunur. Bu siyasi krizler, yalnızca insanın insanlığa olan inancını değil, aynı zamanda insanlığın varlığını yok etme potansiyeli taşır ve entelektüel, ahlaki ve manevi bir krizle tamamen ilgisiz değildir.
Felsefe tarihi hakkında aynı zamanda felsefi bir araştırma olmayan hiçbir araştırma yoktur şiarıyla hareket eden Strauss’un felsefi projesi büyük oranda modern öncesi felsefeyi yeniden düşünme girişimi olsa da, bu yeniden değerlendirmenin itici gücü ve Strauss’u en çok rahatsız eden felsefi problemler kesinlikle moderndir. Antik Yunan ve Roma’nın “doğal hak” kavramlarını –doğanın rasyonel düzenine içkin adaleti– rehabilite etmek yönündeki açık motivasyonuyla, onun görüşüne göre, yirminci yüzyıl siyasi düşüncesini karakterize eden görecilik ve tarihselciliği çürütmek üzere, işe sosyal bilim akademik disiplininin başlıca kurucularından biri olan Max Weber’in ve onun pozitivizminin bir analiziyle başlar. Daha sonra, ona göre görüşleri belirli tarihsel bağlamların ötesinde ahlaki, politik veya bilimsel standartların olmadığı iddiasındaki tarihselci görecilikle sona eren Hobbes ile birlikte baş gösteren modern doğal hak anlayışlarını Platon ile başlayan antik kavramlarla karşılaştırır ve Rousseau, Locke ve Burke hakkında benzerine az rastlanan analizler sunar.
LEO STRAUSS: (1899-1973) geçen yüzyılın en önemli siyaset felsefecilerinden biridir. 1921’de Hamburg Üniversitesi’nde Ernst Cassirer nezaretinde “Jacobi’nin Felsefe Öğretisinde Bilgi Problemi” başlıklı teziyle doktor olmuş, 1922’de Freiburg Üniversitesi’nde Husserl ve Heidegger’in derslerini takip etmiştir. H.-G. Gadamer, A. Kojève, K. Löwith, G. Scholem gibi geleceğin filozoflarıyla arkadaşlık kurmuştur. 1925’te Berlin’de başladığı araştırma görevi sırasında ileride “Spinoza’nın Din Eleştirisi” olarak yayımlanacak ilk eserini kaleme almıştır. 1932’de, Nazilerin yükselişe geçtiği dönemde Carl Schmitt’in yazdığı tavsiye mektubu sayesinde aldığı Rockefeller bursuyla Almanya’dan kaçarak önce Paris’e geçip çalışmalarını orada sürdürmüş, daha sonra 1933’te ailesiyle birlikte İngiltere’ye taşınmış, burada 1936-1937 yıllarında Cambridge Üniversitesi’nde araştırma bursuyla çalışmalar sürdürmüştür. Sonunda Amerika’ya göç ederek pek çok öğrenci yetiştireceği ve pek çok eser kaleme alacağı Chicago Üniversitesi’nde (1949) uzun yıllar siyaset bilimi dersleri vermiştir. 1969’da St. John’s College-Annapolis’e giderek 1973’teki vefatına kadar Scott Buchanan Seçkin Misafir Akademisyen olarak görev yaptı. Spinoza, Maimonides, Farabi, Hobbes üzerine derinlikli metinler kaleme alan Strauss’un İngilizce yazdığı ilk kitap da Hobbes’un Siyaset Felsefesi başlığını taşımaktadır. Yazıları ve yorumları pek çok karşıt yoruma ve polemiğe neden olan Strauss’un felsefesinin en önemli vasfı modernite eleştirisidir ve ona göre modernitenin krizi siyaset felsefesinin krizidir. Önemli eserleri arasında şunlar sayılabilir: On Tyranny (1948), Persecution and the Art of Writing (1952), What is Political Philosophy? (1959), The City and Man (1964), Liberalism: Ancient and Modern (1968).