Ayşe hızlı hızlı, heyecanla sürdürüyor konuşmasını. "Hastanede kiminle karşılaştım biliyor musun?"
Nereden bilecek kiminle karşılaştığını? İnsan her yerde, her zaman birileriyle karşılaşabilir. Bir tanıdık, bir komşu, arkadaş, eş dost, köyden birileri. Pek de önemli değildir bu. Daha sonra bir araya gelindiğinde, daha uzun boylu konuşulur böyle şeyler.
"Kim?" diye soruyor ilgisizce.
Hızlı hızlı, aynı heyecanla anlatmaya başlıyor Ayşe. "Hani Rize'de beraber çalıştığınız bir kız vardı ya; Aysel! Onunla karşılaştık hastanenin önünde. Ben onu tanımadım, o beni tanımış. Yanıma geldi. Konuşunca tanıdım birden. Kız kardeşi ameliyat olmuş, hastanede yatıyormuş. Onu ziyarete gelmiş Rize'den."
Aysel!... Aysel mi? Evet, Aysel... İşte o Aysel...
Donup kalıyor birden. Dili tutulup kalıyor. Aysel...
Bir hayal, bir düş, bir masal...Evet, bir Aysel vardı. Birlikte düşünü kurdukları bir Masal Ev vardı. Aysel Masal Ev'in masal kızı, masal perisi! Ama masallarda kalmıştı, masal olmuştu. Bir masal kadar uzaktı şimdi, uzaklardaydı.
Hayır, masal değil, gerçek! Aysel gerçek! Aysel yaşıyor! Masal Ev gerçek...
"Aysel, aynı bildiğin Aysel! Hiç değişmemiş. Ufak tefek, çıtı pıtı bir kadın olmuş. Konuştuk ayaküstü. Emekliymiş. Bir kızı, bir oğlu varmış. Seni sordu. Keşke onu da görmüş olsaydım dedi. Seni hiç unutmamış. Ve sana çok çok selam söyledi. Hadi iyi geceler Ali!"