Bu bir dava kitabıdır, sözcüğün içerdiği tüm anlamlarla birlikte. Yakın Türkiye tarihinin gördüğü en kanlı saldırının olay yerinden başlayarak soruşturma aşamasına, iddianamenin yazılışından on duruşmada tamamlanan mahkeme sürecine, 10 Ekim Ankara Katliamı Davası’nın kitabıdır. Bu anlamda, sevdiklerini kaybedenlerin, saldırı anının gözle görünen ve görünmeyen yaralarını taşıyanların ve onları temsil eden avukatların adalet mücadelesine tanıklık eder. Şahit olunan, ceberut devlet ile Ortaçağ’ın karanlık kuytularından Ortadoğu coğrafyasına geri çağrılan cihadist IŞİD örgütlenmesi arasındaki mutualist yaşamdır. Davaya katılanlar, sadece devletini aklama kaygısı güden bir mahkeme heyetinin değil, aynı zamanda insanlık dışı bu karanlığın ve ittifakların da karşısında durmuştur. Kitap, bu anlamıyla belki de “Katliamlar Dönemi” olarak anılacak bir dönemin emek, barış ve demokrasi davasından tarihe bırakılmış bir kayıttır. Zira iki canlı bomba yüzünden 10 Ekim 2015’te başlayamayan Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi aslında henüz bitmemiştir. Mücadele o gün bayrağı devralanların elinde, gerçek sorumluların yargılanmadığı adliye koridorlarında devam etmiştir. Mitingin barış, davanın adalet çığlığı hâlâ kulaklarda yankılanmaktadır. Bu, aslında henüz bitmeyen bir davanın kitabıdır.
“Bugün salonda bulunan neredeyse herkes o gün 10.04’te oradaydı. Bir katliam yaşandığında, barış için gittiğiniz bir mitingde birden canlı bomba patladığında ve orası savaş alanına döndüğünde, insanlar ne yapar, ne yapmaya çalışır? Orada bulunan herkes o büyük kaosa, o korkunç savaş ortamına rağmen yerde yatanlara yardım etmeye çalıştı! Pankartlar sedye yapıldı. Yoldan çevrilen taksilerle yaralılar hastaneye yetiştirilmeye çalışıldı ama oraya ambulanslardan önce kim geldi? Çevik kuvvet! Tomalar geldi. Akrep adı verilen araçlar geldi. Ambulanslar ne kadar zaman sonra geldi biliyor musunuz? 45 dakika sonra. 45 koca dakika sonra geldi. Biz bunların hepsini anlatmak durumundayız, siz bunların hepsini duymak zorundasınız!”