Edebiyat toplumu sahiden yansıtır mı? Bir toplumun edebiyatına bakıp, o toplumu ve o toplumda yaşayan bireyleri anlayabilir miyiz? Edebiyat ne dereceye kadar toplumun ve bireylerin aynasıdır? Edebiyat metinlerini çözümlemek, metinleri mi daha iyi anlamamızı sağlar, yoksa bu metinlerin içinden çıktığı toplumu mu daha iyi anlamaya yarar? Edebiyatla toplumbilim nerede, nasıl kesişir? Bir toplumu oluşturan bireylerin psikolojileri, dünyaya bakışları zaman içinde nasıl değişir? Kadınlarla erkeklerin değişim süreçleri birbirine paralel mi gider, yoksa farklı farklı mı gerçekleşir? Bu değişimleri edebiyat metinlerini inceleyerek izleyebilir miyiz? Edebiyatımızda Bireyselleşme Serüveni işte bu sorulardan yola çıkılarak hazırlanmış bir çalışma. Kitapta, 20. yy süresince yazılmış otuz roman inceleniyor. Romanlardan on beşi kadın yazarların, on beşi de erkek yazarların romanları. Araştırma, FatınaAliye'denAyfer Tunç' a ve Hüseyin Rahmi Gürpınar' dan Ahmet Ümit' e uzanan bir çerçevede gerçekleşiyor. Her roman teker teker ele alınıyor, kadın yazarların kadın kahramanlarıyla, erkek yazarların erkek kahramanları çözümleniyor. Çözümlemelerin ana konusu bireyselleşme. Önce bireyselleşmenin dinamikleri açıklanıyor. Daha sonra tüm kadın ve erkek kahramanlara bir anket uygulanıyor. Bu anketler aracılığıyla, bu kahramanların, kendi hayatları hakkında karar verme, başka bireylerle ve toplumla ilişki kurma, kendi kendileriyle hesaplaşma gibi alanlarda nasıl davrandıkları ortaya çıkıyor. Bu arada, kadın kahramanlarla erkek kahramanlar arasında bazı farklar olduğu da gözlemleniyor. Kitabın ilginç yanlarından biri de, yüzyıl boyunca kahramanların geçirdikleri dönüşümleri sergilemesi. Özellikle kadın kahramanların, önceleri somut toplumsal kazanımlar peşinde koşarken zamanla nasıl daha evrensel varoluş sorunlarına yöneldikleri ortaya çıkıyor. Erkek kahramanların varoluşsal sorunlara yönelmeleri ise farklı aşamalardan geçiyor.