Birisi, “Ben Allah’ı biliyorum.” dese doğru söylemiş olur. Birisi de “Ben Allah’ı bilmiyorum.” dese o da doğru söylemiş olur... Akıllı bir kimseye düzgün bir yazı gösterip “Bunu yazanı tanıyor musun?” desen o da “Hayır!” cevabını verse doğru söylemiş olur. Eğer “Evet! Onu yazan diri, kâdir, işiten, gören, sağlıklı eli bulunan, yazmayı bilen bir insandır. Onun bütün bu özelliklerini bildiğime göre onu nasıl tanımam!” demiş olsaydı yine doğru söylemiş olurdu.
“Tanrı’yı bilebilir miyiz?”, “Tanrı’yı nasıl bilebiliriz?, “Tanrı’yı bilmeli miyiz?”
Gazzâlî Esmâ-i Hüsnâ Şerhi’nde bu evrensel sorulara kelamî, tasavvufî bir perspektifle cevap veriyor. Allah’a dair bilgiyi; mutlak anlamda bilinmesi mümkün olmayan zâtın bilgisi, kulun kendileriyle vasıflanarak bilebileceği sıfatların-isimlerin bilgisi ve isimlerin tezahürü olarak ortaya çıkan fiillerin bilgisi olarak üç farklı kademede inceliyor. Allah’ın doksan dokuz isminin anlamlarını açıklayıp insanın bu isimlerden nasibinin ne olduğu, isimleri anlamak için nasıl bir pratik gerektiğine dair bilgiler veriyor. Platon’dan beri felsefenin gündeminde olan isim-müsemmâ meselesini varlıkların isimlerinden Allah’ın isimlerine doğru bir seyirle tartışıyor.
Esmâ-i Hüsnâ Şerhi dil, bilgi ve ahlaka dair meseleleri teoloji çerçevesinde düşünmek ve Allah’ın isimlerinin anlamlarını Gazzâlî’den öğrenmek isteyenler için önemli bir eser.