Bu öyküler sanatın ve düşüncenin etrafını karbonmonoksit bulutu gibi saran popüler kültüre, asolanın değersizleştirilmesine, görünme derdine, temelsizliğe, kültürsüzleşmeye, aşkın, inancın, etiğin, vicdanın kalıplara dökülmesine, aynılaştırma çabalarına, içi boş klişelerin tümüne ve dayatmalara ve hoyratlıklara ve özensizliklere kendi halinde bir karşı çıkışır."Gelmesin istiyordum, konuşmasın, bakmasın; sonra ona acıyordum, sonra kendime; ikimize de gülüyor, tescilli bir deliden hiçbir farkım olmadığını görüyor, delilik dediğimizin ne olduğunu sorguluyor, belki de sınırı aştığımı, ruh hastalarının çoğu gibi bu durumun farkında olmadığımı kendime tekrar ediyor, bu farkındalığı sorgulamanın da farkındalık olduğuna hükmediyor, keçileri -en azından henüz- kaçırmadığıma seviniyor, yeniden Ayşe'yi, sil baştan herşeyi düşünmeye devam ediyor, bitap düşene kadar kendimi, hissettiklerimi, arzumun nesnesini, bu nesnenin sahiden de bir nesne olmasının garipliğini, içine düştüğüm imkansızlığı, zaten hissettiklerimi aşk yapan gizin tam da bu imkansızlıkta yattığını tartıp döküyordum."