Antropologlar, alan çalışması sırasında yaşadıkları çeşitli kişisel deneyimleri arkadaş sohbetlerinde sık sık dillendirirler. Ama nitel çalışmalar kağıda dökülürken “önemsiz detaylar”, “terslikler”, hatta “başarısızlıklar” olarak görülen bu deneyimler genellikle yansıtılmaz. Oysa araştırmacının sahada karşılaştığı ya da dahil olduğu kimi durumlar (kimlik çatışmaları, bürokratik ve ideolojik engeller gibi), araştırmanın ilerleyişini etkilediği gibi, yönünü dahi değiştirebilir.
Etnografik Hikâyeler, işte bu kişisel öykülere, yani alan sürecinin taşıdığı zorlukları, belirsizlikleri, çalkantıları, hesaplaşma ve gerilimleri yaşayan bireyler olarak maceralı yolculuklardan dönmüş araştırmacıların deneyimlerine odaklanıyor. Kitaptaki yazarlar araştırmalarını yaparken karşılaştıkları “rahatsız edici” durumları, etik sorunları, duygusal gelgitlerini entelektüel ve insani bir bakış açısıyla ve açık yüreklilikle tartışıyor; sorular soruyorlar.
Alan çalışmasının pratik ve teorik koşullarına ve tartışmalarına işaret eden bu yazılar, birbiriyle diyalog ve bazen de çatışma halinde, hayatın ve araştırmanın kesiştiği ve ayrıştığı noktalar üzerine düşünmemizi sağlayarak sosyal bilimlere bakışımızı tazeliyorlar.