19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber’in elini öperken heyecanlanıp “Şefaat ya Resulallah“ diyecek yerde “Seyahat ya Resulallah“ diyerek kendi geleceğine farklı bir kapı aralayan garip bir gezgin, tam kırk yıl boyunca bütün Osmanlı coğrafyasını adım adım dolaştı. Kimi zaman han odalarında menakıb dinledi, kimi zaman da çarşıların kalabalığına karışıp değişik kültürlerin insanlarıyla tanıştı. Zengin konaklarına misafir oldu; dağ başlarında, terkedilmiş kalelerde bir ateşin etrafına toplanmış bozkırlarla dertleşti. Liman kentlerine uğradı; yıkık surları adımlarıyla ölçtü, binbir çeşit nesneyi elleriyle tarttı.
Kervanlara katılıp hayallerin ötesine yürüdü. Çağlar öncesinin kralları, sultanları sanki onun arkadaşıydılar; öykülerini anlattılar, kıssadan hisse verdiler. O, bütün bir Osmanlı geleneğinin zamanı ve mekanı aşan hafızası idi. Asıl adı bilinmiyor; ama dünya onu Evliya Çelebi olarak tanıdı.
Evliya Çelebi üzerine çok şey yazıldı ve söylendi; fakat onun bir insan ömrü adadığı Seyahatname’si, bu güne kadar tam olarak yayımlanmadı. Çünkü o, eleştirel bilinci klasik medhiyeciliğin üstünde tuttuğu için sansüre uğradı. Sonuçta bu göz kamaştırıcı kültür hazinesi, az sayıda uzmanın yararlanabildiği 10 ciltlik bir yazma külliyatı olarak kaldı.
Yapı Kredi Yayınları, Evliya Çelebi Seyehatnamesi’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki asıl yazma nüshasını yayımlamakla, geçmişimizi geleceğimizle buluşturduğuna inanıyor. Bu inancı paylaşan herkes için, artık yolculuk zamanıdır.