Bir uygarlığı ya da kültürü doğru anlayabilmek, onu yaşadığı çağların ve coğrafyanın içinde sağlıklı biçimde kavrayabilmek, ancak nesnel bir tarih yazımıyla mümkündür. Birbiriyle ilgili ya da ilgisiz olaylar ve kişilerin bıraktıkları son derece geniş bir malzeme yığınıyla karşı karşıya olan tarihçi, bu malzeme yığını üzerinde bir toplumun hayatını anlamlı bir bütün oluşturabilecek şekilde inşa edebilmek için, olaylar ve kişileri sistematik biçimde kapsayan envanter çalışmalarına gereksinim duyar. Bu gereksinim yalnızca tarihçiler için değil, yaşadığı veya merak ettiği uygarlığı daha yakından tanımak isteyen herkes için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Mirasçısı olduğumuz Osmanlı İmparatorluğu, kendi gerçekliğini tüm boyutlarıyla kavramamıza olanak sağlayan zengin bir arşiv malzemesi bırakmıştır. Bu gerçeği göz önüne alarak, Osmanlı imparatorluk geleneğinin son derece güçlü bir bürokratik hafızaya sahip bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendi hayatını siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel açıdan titizlikle belgeleyen bu bürokratik hafıza, yalnızca resmi kayıtlardan ibaret bir külliyatı değil yaşadığı olayları ve yetiştirdiği kişilerin hayat hikâyelerini kuşatan zengin bir tarih ve biyografi geleneğini de miras bırakmıştır. Âşık Paşazade'den Hoca Sadeddin Efendi'ye ve Mustafa Naima'dan son vakanüvis Abdurrahman şeref Bey'e kadar kesintisiz süren Osmanlı tarih yazımı bunun en güzel kanıtıdır. Diğer taraftan, buna paralel olarak tarih sahnesinde rol almış, hayatları daima merak konusu olmuş insanlar için düzenlenen mutabakat kitapları da osmanlı mirasının nadide parçalarıdır.