XIX. yüzyıldan XX. yüzyıla olan dönemi niteleyen felsefeler birbirlerinden son derece farklıdırlar. Bu bakımdan, onları tek bir etiket altında toplamak ya da ortak paydalarını belirlemek kolay değildir. Dolayısıyla bu dönem felsefesinde geleneksel ve idealleştirilmiş insandan çok, çeşitli güç veya dürtülere sahip olan insan göz önünde bulundurulur. Bununla birlikte, XX. yüzyılda idealizm Croce ve Gentile tarafından, Marksizm de Gramsci, Frankfurt Okulu ve Lukacs tarafından çeşitli yönlerden yeniden ele alınır. Yeni-Kantçılık, tarihselcilik, fenomenoloji, Bergsonculuk, psikanaliz, yeni-spiritüalizm, varoluşçuluk, pragmatizm ise bu dönemde gelişen yeni akımlardır. Daha çok bu yüzyıla özgü bir ayrım olarak görülen analitik felsefe ile kıta felsefesi ise toptancı bir tutumun ötesinde bir zenginliğe sahiptirler. Kıta felsefesi, Marksizmin, Husserl’in, Heidegger ile Adorno’nun, Sartre ile Habermas’ın ve Foucault’nun bir arada yer aldığı, oldukça uyumsuz bir bütünü ifade eder. Russell, Wittgnstein, Quine gibi dil felsefecilerinin çalışmaları ise analitik anlayışın kanonları olarak bu zenginliğe eklemlenir.