Fitness çağında yaşıyoruz. Dünya çapında milyonlarca insan düzenli olarak akşamları parkta yürüyüşe çıkıyor, spor salonunda ağırlık çalışıyor, yüzmeye gidiyor, pilates ya da yoga yapıyor. Fit olmak ve formda kalmak her zamankinden daha revaçta. Kitlelerin gündelik hayatını bu derece belirleyen bu ilginin kaynağı ne?
Tarihçi Jürgen Martschukat fitness düşüncesinin doğuşunu 18. yüzyılda modern toplumların ortaya çıkmasına kadar geri götürerek, bu kavramın modernitenin sürekli optimizasyon ve yenilenmeye verdiği önemle nasıl iç içe geçtiğini anlatıyor. Yazara göre gerçek anlamda fitness çağı 1970’lerden itibaren gelişmeye başladı ve neoliberalizmin bireylere kendilerini hem bedenen hem zihnen geliştirmelerini telkin etmesiyle sosyal yaşamın yol gösterici bir ilkesi haline geldi. Böylece fitness beden çalışmasının ötesinde kişesel sorumluluk, performans, piyasa, rekabet, başarı konularında belirleyici bir araca dönuştu.
Fitness Çağı, sadece spor ve fitness ile ilgilenenler için değil, aynı zamanda günümüzün kültürel söyleminde kabul ve dışlanma, başarı ve başarısızlık koşullarına merak duyan herkes için ufuk açıcı bir kaynak.