Frankenstein ya da Modern Prometheus, insanın ulaşabileceği bilginin sınırlarını zorlayan hırslı doğabilimci Victor Frankenstein’ın ve can verdiği yaratığın yüce hayaller, pişmanlık ve nefretle dolu hikâyesidir. Frankenstein’ın yaşadıklarını kendi ağzından dinleyen İngiliz kâşif Robert Walton’ın mektupları aracılığıyla okura ulaşan ama Frankenstein’ın isimsiz yaratığı dahil tüm önemli kişilerin söz aldığı anlatı kırdan kente, dağlardan denizlere farklı mekânları katettikçe ve başlangıç noktası olan İsviçre’den çeşitli Avrupa ülkelerine, oradan da Kuzey Kutup Bölgesi’ne uzandıkça Frankenstein ile yaratığının hikâyesi de mitlere özgü bir büyüleyiciliğe kavuşur.
Mary Shelley’nin klasik romanı Frankenstein’ın yazılma hikâyesi, romanın kendisi gibi edebiyat tarihindeki yerini almıştır. Genç Mary Shelley ile şair Percy Bysshe Shelley, 1816 yazını berab er geçirmek üzere Lord Byron ve John William Polidori ile Cenevre’de bir araya gelirler; yağışlı geçen, bu yüzden de arkadaşların ateşin başında Alman hayalet hikâyeleri okuyarak geçirdikleri günlerden birinde Lord Byron herkesin bir hayalet hikâyesi yazmasını önerir. Mary Shelley o günlerde bir öykü olarak yazmaya başladığı metni daha sonra genişletecek ve 1818 yılında Frankenstein ya da Modern Prometheus adıyla, roman olarak, ama kendi adını kullanmadan yayımlayacaktır. Romanın 1823 ve 1831 yıllarında bu kez yazarın adıyla yayımlanan edisyonları kimi değişiklikler içerse de çevirisini sunduğumuz 1818 baskısı bugün standart edisyon olarak kabul edilmektedir.
Yayımlanmasının üstünden iki yüzyılı aşkın süre geçmesine rağmen Frankenstein tazeliğini bugün de koruyor, insana ve dünyadaki yerine dair gündeme getirdiği soruların derinliği ve rahatsız ediciliğiyle şaşırtmaya, ürpertmeye devam ediyor.