Müslümanlar ve İslam, Kuzey Amerika ve Avrupa'da vatandaşlık, sadakat ve liberal değerlere dair endişelerin odak noktası olarak ortaya çıkmış; acımasız eleştiri, hoşgörüsüzlük ve kötüye kullanma nesnesi haline gelmişlerdir. Müslümanlar hakkında uzun süreden bu yana devam eden algı yönetimleri, büyük ölçüde sonuçlarını vermiş ve böylece Müslümanların kültürleri, sosyolojik, tarihsel, coğrafi hiçbir farklılığı göz önünde bulundurmadan doğrudan homojen ve kötü olarak nitelendirilmiş; dinleri gerici ve savaşçı olarak tasvir edilmiştir. Aynı kıyasıya ve haksız eleştiri dalgası, yazılı ve görsel medyada, sinema sektöründe, televizyon dizilerinde, internet ve sanal platformlarda gittikçe yayılmıştır. İslam karşıtlığının en önemli yansımalarından biri de hiç kuşkusuz, güncel kaygılardan hareketle, kültürel farklılık ve çatışmanın kurgusal dramatizasyonlarını eleştirel bir biçimde ele alan edebi eserlerde yoğun bir şekilde yer bulmasıdır. Bu konuda gerek Batılıların gerekse Müslüman kökenli yazarların eserlerinden bazıları, mevcut ideolojik önyargıları tekrar edip yeniden üretirken, diğer bir kısım eserler de onları sorgulayan ya da çürüten bir karakterdedir. Bu çalışma İslam karşıtlığına 'içeriden', göçmen Müslüman yazarların perspektifinden yaklaşmaktadır.