Günümüz dünyasında, örgütlenme olgusu karşısında çelişkili bir tavır sergilenmekte. Bir yanda demokratikleşme görüntüsü altında ve devleti küçültme hedefinin bir parçası olarak sivil toplum örgütleri veya NGO denilen oluşumların teşvik edildiğini görüyoruz. Bu çerçevede, vakıflar ve sözde tarikatlar yerden mantar biter gibi çoğalmakta ve güçlenmekte.
Buna karşılık, diğer hepsinden farklı olarak bir başka örgütlenme türü ne var ki, Yeni Dünya Düzeni´nin egemenleri tarafından tam bir boy hedefi olarak belirlenmiş bulunuyor. Bu örgüt türü sendikalar ve sendikanın, günümüz dünyasında demokrasi, sosyal devlet ve ulus-devlet olgusunun yanı sıra, ortadan kaldırılması yönünde, hakkında adeta ölüm fermanı verilmiş bulunan en önemli tarihsel kazanımlardan birisi olduğunda kuşku yoktur. Çünkü sendikacılık 19. yüzyılın büyük kuramcısının, değişik biçimlerde ve değişik vesilelerle ifade ettiği üzere gerçek örgütlenmedir.
Unutmamak gerekir ki, sendikalara yönelik en ağır darbe, doğrudan doğruya kendi yetersizliklerinden kaynaklanmıştır. Sendikalar ve genel olarak işçi hareketi, bir büyük tarihsel misyonu gerçekleştirmekte yetersiz kalmalarının sonucu olarak, kendi varoluş koşullarını tehlikeye sokan evrensel boyutlu bir sürece de ortam hazırlamışlardır.
Bütün bunlara karşın, her gün tanık olduğumuz olaylarla da kanıtlanmaktadır ki sendikalar, çok büyük tehditler altında olsalar bile, dün olduğu gibi bugün de toplumsal olgular ve olaylar gündeminin baş sırasındadırlar. Yarın ne olacağı sorusunun yanıtı da geniş ölçüde sendikaların ne olup ne olmayacağına bağlı görünüyor. Sendikaların gündemden eksik olmayan önemi dolayısıyladır ki, sendikacılık olgusunun değişen dünyanın koşullarında yeniden ele alma çabasının bir ürünü olarak bu kitap ortaya çıkmıştır.