“14 Aralık 1650. Oxford’da soğuk bir gün. Bebeğini öldürmekle suçlanan Anne Greene, darağacının yolunu tutmuştu. İlmek boynuna geçirildi ve asıldı. Yarım saat asılı kaldı. Görevlilerden biri, öldüğünden emin olmak için silahının dipçiğiyle son bir kez Greene’nin göğsüne vurdu. Artık eminlerdi. Henüz yirmi iki yaşındaki genç kadın ölmüştü. Cesedi indirildi, tabuta koyuldu ve anatomik olarak incelenmesi için Doktor William Petty’nin evine götürüldü. Kralların çıkardığı kararlarla suçluların cesetleri doktorlara veriliyordu ancak mahkûmlar genellikle erkek olduğu için kadın bedenine ulaşmak nispeten zordu. Hem böyle bir fırsat ellerine geçtiği için hem de ceset oldukça taze olduğundan doktorlar heyecanlıydı. Tabutu yavaş yavaş açtılar. Ancak hiç ummadıkları bir şeyle karşılaştılar…”
Bu kitapta okuyacağınız diğer hikâyeleri göz önüne alınca, Anne Greene en şanslılardan biri. Çünkü o sadece bir yarı-ceset. Peki ya tabutu boşaltılanlar, cansız bedeni üç kuruşa satılabilsin diye ceset hırsızlarının eline düşenler, hatta cinayete kurban gidenler?
Burak Saytekin, Gerçek Cinayet Hikâyeleri’nde bilimin karanlık dünyasına sızıp bizi bu yabancı evrenin tekinsiz sırlarıyla baş başa bırakıyor.