Babası tarafından yetiştirilen, mutsuz ve somurtkan bir kız çocuğu olan Mary Lennox, hayatının ilk yıllarını Hindistan’da geçirir. Annesi kendisi ile neredeyse hiç ilgilenmez. Bir süre sonra koleradan annesini, savaşta da babasını kaybeder. Mary ise hayatta kalabilmeyi ve İngiltere’de amcasının yanına yerleşebilmeyi başarmıştır. Ancak burada her şey çok farklı ve yabancıdır. Amcası sürekli yolculuk halindedir ve kaldığı ev de küçük bir çocuğun yaşamasına hiç uygun değildir. Marta ve erkek kardeşi Dickon ile tanıştığında, Mary’nin hayatının akışı tamamen değişecektir. Girilmesi yasak olan bir bölgede terk edilmiş bir bahçeye girdiğinde, ötüşü neşeli ve dostça olan bir kuşun sesini dinler. Bu güzel sesli kuş, içinde yaşadığı büyük evin, çıplak bozkırın ve soğuk görünümlü bahçelerin onda oluşturduğu yalnızlık hissini daha da güçlendirir. Amcasının seyahatte olduğu günlerden bir akşam, evin arka odalarından bir ağlama sesi gelir. İçeri girdiğinde karşılaştıkları ve öğrendikleri, hayatının daha öncesine ait bir dizi sırrın da çözülmesi yardımcı olur. Can sıkıcı ev yaşamı sona ermiş, belki artık güzel günler başlamıştır...