Hayat, kâinat ile bir ilişki içinde olmak demektir. Hayatta rastlanan bütün değişim ve dönüşümler kişi ile kâinat arasında daha yüksek bir ilişkinin kurulmasından ibarettir. Dolayısıyla ölüm de kâinat ile yeni bir ilişki içine girmek demektir. Kendi hayatımıza verdiğimiz anlam, şahsın kâinat ile belirli bir ilişkide olmasından da ibaret değildir.
Kendi anladığımız hayatın tanımını tamamlamak için akıl kanununa uyarak gerçek aşka ulaşmayı da buna eklemeliyiz. Hayat sürekli bir harekettir. Aşkın ilk derecesinde olan bir adam, hayatının belirli bir değişim sınırının ötesindeki hareketini göremez. Bundan ötesi o insan için bir durgunluk gibi gelir. İşte bu durgunluk gibi görünen şey ölümdür. Ölüm yalnızca böyle bir adam için vardır. Hayatı hakkıyla anlayan bir adamın hâli ise büsbütün başkadır. Böyle bir adam, bilmediği bir âlemden getirdiği aşk hissini hayatın esası olarak bilir.
İnsan Hayatındaki Çelişki, Ruhi Doğuş, Ölüm Korkusu gibi başlıklar taşıyan 33 bölümden oluşan kitap, felsefi akıl yürütmelerin ağır bastığı ciddi bir tonda kaleme alınmış.