“...Bir tarihin, konusu ne olursa olsun, gerçekleri önyargısız ve onun aracılığıyla elde edilecek belirli bir amaç veya amaç olmaksızın ifade etmesi talebi, adil olarak kabul edilmelidir. Ama bunun gibi sıradan bir taleple fazla uzağa gidemeyiz; çünkü bir öznenin tarihi, onu oluşturan kavramla zorunlu olarak yakından bağlantılıdır. Buna göre, neyin önemli olduğu belirlenir ve olayların sonla ilişkisi, kaydedilecek olguların seçimini, onları anlama biçimini ve hangi bakış açısıyla ele alınacağını düzenler. Bir Devletin gerçekte ne olduğuna dair oluşturulan fikirlerden, bir ülkenin siyasi tarihini okuyan birinin, orada aradığı şeyden hiçbir şey bulamayabileceği ortaya çıkabilir. Bu, Felsefe tarihinde daha da geçerli olabilir ve bu tarihin temsilleri, Felsefe olması gerekenin dışında her şeyin bulunduğu görülüyor olabilir...”