İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya kapitalizminin hegemon ülkesi haline gelen ABD hızla irtifa kaybediyor. O tarihlerde dünya ekonomisinin yarısına hükmeden Washington bugün küresel üretimin ancak yüzde 18’ini gerçekleştirebiliyor. Politik etki gücünde, ideolojik inandırıcılığında da aşınma gözleniyor. Bu sebepledir ki kahredici bir askeri güce sahip olduğu için daha da saldırganlaşıyor. İkna ve rıza yerine, bugün giderek daha fazla şiddet, güç ve baskıya başvuruyor.
Buna karşılık Çin öncülüğünde Doğu’nun sessiz ve kararlı yükselişi sürüyor. Batı’dan Doğu’ya refah ve ekonomik güç kayması görülmemiş bir tempoda devam ediyor. Evet, Çin belki model alınacak bir sosyalizm deneyimi sergilemiyor, ne var ki başarılı bir ulusal kalkınma deneyimi olarak parmak ısırtmayı başarıyor.
ABD bu nedenle Barack Obama döneminden başlayarak, önceliği Ortadoğu’dan kaydırarak hem askeri hem ekonomik bir tehdit olarak gördüğü Çin’i kuşatmaya verdi. ABD’nin hegemonyasındaki bu zayıflama, “kolektif emperyalizm”in ana merkezleri Washington-Brüksel-Tokyo arasındaki uyumsuzlukları da belirginleştirdi. Kapitalizmi yaymak, buna uygun politikaları tasarlamak ve NATO üzerinden askeri fonksiyonları üstlenmek şeklinde özetlenebilecek liderlik rolü de sallantıya girdi.
Tüm tarihsel deneyimlerin gösterdiği gibi 21. yüzyıldaki bu geçiş süreci de sarsıntılı, savaş ve çatışmalarla yüklü bir biçimde seyrediyor. İbrahim Varlı işte bu deneyimi, Latin Amerika’dan Asya-Pasifik’e, Ortadoğu’dan Doğu Avrupa’ya, Orta Asya’dan Afrika’ya uzanan geniş bir perspektifle irdeliyor. Bu arada Neo Osmanlıcılığın stratejik sefaletini teşhir sorumluluğunu da ihmal etmiyor.
Genç bir araştırmacı gazetecinin akıcı bir dille, canlı örneklerle, yer yer alandan gözlemlerle, emperyalizmin günümüzdeki suretini nasıl aksettirdiğini merak edenlere Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya, Asya-Pasifik’ten Avrasya’ya Hegemonya Savaşı kitabını okumalarını hararetle öneririm.