Heidegger felsefenin geniş yollarına karşı patikalar önerir. Çünkü düşünülmesi gereken çok büyüktür ve onu hiçbir zaman kuşatamayız. Yapabileceğimiz, bir patika bulup yol almaktır. Zaten felsefe de bizden hep yolda olmamızı ister. Öte yandan, Platon’dan bu yana filozoflar yollara değil, yola inanmıştır. Bu yüzden Heidegger’e göre felsefenin ifsadı, metafizik ile başlar. Batı metafizik geleneği tanım yaparken; sahici düşünme ve onun en halis şekli olan şiir ise betimler. Düşünme ve şiir bir patika açtığında, şey şeyler, dünya dünyalaşır, dörtlü toplanır, dil konuşur.
Bu çalışmanın temel gayesi, metafor nosyonuna giden, diğer taraftan metafizik ve onun ana caddeleri ile kesişmeyen, büyük kavşaklara ulaşmayan bir patika bulmaktır. Arayış şu sorularla ilerler: Heidegger neden bir taraftan metaforu metafizik, metafiziği ise Varlığın unutulması ile ilişkilendirirken, özellikle Varlık ve Zaman’dan sonra yazdığı eserlerde metaforlarla örülü bir dil kullanır? Metaforu metafiziğe başvurmadan anlatmak mümkün müdür? Çok anlamlılığı doğuran dinamik nedir? Şair veya düşünür bir metafor kullandığında duyusal-düşünsel, özne-nesne ve ses anlam arasında vuku bulan eğer bir transfer değilse nedir?
Yazar metaforun çalışma mekanizmasını, sarkaç metaforu üzerinden anlatırken hem kavramın kendisine, hem de Heidegger düşüncesine yeni bir perspektif açıyor. Bu haliyle eser okuru, dilin uçurum yönüne, yüksekliğin derinlikle buluştuğu o güvenli alana, güvenin arkasındaki karanlığa, şiirin uzak yakınlığına davet ediyor.