Modern çağın önemli düşünürlerinden Byung-Chul Han, Hiperkültürellik’te kültürün global şartlarda ne tür bir değişim geçirdiğini tartışıyor. Küreselleşmenin ardından kültürel ifade biçimlerinin nasıl yerinden olduğunu; bunların, yerli ve yabancı, yakın ve uzak, tanıdık ve egzotik arasında artık gerçek bir farkın olmadığı bir hiperkültür alanında dolaşıma girdiğini ifade ediyor. Teknolojik gelişmelerle birlikte bilgi ve düşüncenin değişim ve dönüşümünü ve bununla birlikte hiperkültürün ortaya çıkışını gözler önüne seren Chul Han; hiperkültürü, farklı zamanları ve süreklilikleri içinde barındıran mozaik bir evren olarak tanımlıyor. Kısıtlanmayan, çözülmeyen ama gittikçe sınırsızlaşan bu yeni kültür alanında hepimizin birer “hiperkültür turisti” haline geldiğini söylüyor.
Peki biz, tüm karmaşıklığıyla bizi bekleyen bu geleceği, hiperkültürel turistler olarak mı karşılamalı yoksa farklı bir varoluş biçimini mi arzulamalıyız? Chul Han
Hiperkültürellik’te, bir yandan Heidegger, Hegel, Kafka, Herder, Kant gibi düşünürlerin fikirleri etrafında hiperkültür kavramını incelerken, öte yandan da hiperkültür karşısındaki konumumuzun ne olması gerektiğine dair bu kritik sorunun peşine düşüyor.