Bu kitabında Ferry modern felsefenin doğuşunu estetik tarihi çerçevesinde anlatıyor. Ferry’e göre modern çağ, estetik alanda öznel beğenin ortaya çıkması, siyasal alanda ise toplumsal sözleşme modellerinin ve akılcı siyaset felsefesinin doğuşuyla birlikte tanımlanır. 20. yüzyıl sanatçılarının özerklikten ziyade bireyselliği ön plana çıkardığı "postmodern uğrak" ise, avangart akımları beraberinde getirir.Aydınlanma ile birlikte, kaynağı ilahi otorite olan ve değişmez bir değerler düzenini yansıtan sanat ve dünya görüşüne ağır bir darbe indirildi. Otonomiye dayanan akılcı bir etik kurma girişimlerine sahne olan bu dönemde, estetik ve kişisel zevk öne çıktı. Hemen ardından, 20. yüzyılda bireyselliğin otonominin önüne geçtiği yeni bir hareket başladı. Evrensel bir aklın bağlarından sıyrılma gerekliliğinin vurgulandığı bu sanatsal özgürlüğün başını ise Nietzsche çekti. Luc Ferry işte tam bu noktada postmodernizmin sivri uçlarına karşı çıkarak akli standartlar ve sanatsal özgürlük arasında bir denge kurulması gerekliliğini vurguluyor. Ferry’nin Homo Esteticus’ta cevabını aradığı asıl soru öznel, bireysel zevkle nesnel, evrensel olanın uzlaştırılabilir olup olmadığıdır. Çünkü Ferry’ye göre estetik teorinin bu problemi en temelde demokratik bireycilik ile yakından ilintilidir.Özellikle Kant ve Hegel estetiğini derinlikli ve karşılaştırmalı bir şekilde ele alan bu kitabın bu alanda öteden beri var olan bir eksikliği hiç değilse kısmen doldurmasını umuyoruz.