Veli Biçer, Hücre Kardeşliği eserinde sadece 12 Eylül rejiminin karanlık yüzünü değil, aynı zamanda buna direnen devrimcilerin aydınlık ve cesur yanını da gösteriyor. İdam cezası alan devrimcilerin yaşadıkları kötü koşullara ve karşı karşıya kaldıkları eziyetlere karşı gözü kara direnişlerini anlatıyor. Cezaevi hücresinde ölümü bekleyenlerin içinde bulundukları ruh hallerini, kendilerini ve en yakınlarını bu duruma nasıl hazırladıklarını, kaybettikleri arkadaşlarına duydukları özlemlerini ilk ağızdan aktarıyor. Ölümü bekleyen insanların birbirlerine duydukları saygı, birbirleriyle dayanışmaları, bitmeyen şakalaşmaları ve neşeleri bugünkü insan ilişkilerine örnek olması açısından da önemli. Veli’nin yazdığı bu kitap insanı acıyla umudun iç içe yaşandığı o günlere götürüyor. Okuyucuları idam beklenen o hücrelerde yaşananların parçası haline getiriyor. Adnan ÇOBANOĞLU
***
Buca idamlıkları olarak bizler o dönemde farklı örgütten hüküm giymiş insanlardık. Ancak aramızda öyle bir dostluk oluşmuştu ki bir süre sonra örgüt farklılıkları ortadan kalktı. Geçmişte yaşanan her türden rekabetçi duygunun yerini, ayrımsız sevgi ve dostluk aldı. Kimin hangi örgütten olduğu önemini yitirdiği bir bağlılık ve samimiyet gelişti. Birbirimize duyduğumuz sevgi, birbirimizle gösterdiğimiz dayanışma bizim direniş ve yaşam biçimimiz haline geldi. Cezaevi kapısında direnen analarımız nasıl ki ayrım gözetmeyen bir sahip çıkma duygusuyla bizleri sahiplendiyse, bizler de içeride dostlukla kurulmuş ortak bir davanın, ortak bir yaşamın parçaları olarak sahiplendik birbirimizi. Hücrede bir iddiamız vardı, ipi ilk göğüsleyen olmak üzerine. Herkes kendine güveniyordu. Benim de Hıdır’la iddiam vardı. İddiayı kazananlar İlyas ve Hıdır oldular. Yaşamak ve yaşadıklarımızı anlatmak bize düştü. Erken gidenlere saygıyla…
Muzaffer ÖZTÜRK