Hüznün Çığlığı’nı okurken Feride’yle Selim’in yaşadıkları trajik olayın ardından ânda sıkışıp kalmışlıklarına eşlik edecek; onlarla birlikte kâh yaşamdan vazgeçmenin eşiğine gelecek, kâh sıkı sıkı tutmak isteyeceksiniz yaşamı. Ovaya çöken alacakaranlık gibi yaman bir hüzün çökecek yüreğinize. “Umuda açılan tüm yol ağızları sürgülü demir kapılarla kesilirse ben ne yaparım?” sorusu peşinizi bırakmayacak.
Feride’nin adaletsizliğin ağırlığı altında ezilişi karşısında Selim’in duruş ve davranışlarına hak vermeyle çok kızma arasında gidip gelirken yan karakterler Şadiye ve Fatma’yla aşk, sevgi gibi kavramları yeniden sorgulayıp belki bambaşka bir boyuta taşıyacaksınız. Düşünceleriniz ve duygularınız bazen öyle zıtlaşacak ki birbirine benliğinizi bir o yana bir bu yana çekiştirirken kendinizden kurtulma, arınma çabasına düşeceksiniz.
Selma Özhan’ın içten diliyle akıp giden romanın her satırında hüznün çığlığını duyacak, kulaklarınızı sıkı sıkı kapasanız bile o çığlıktan kurtulamayacaksınız. Çünkü yazarın titizlikle yarattığı karakterler öylesine canlanacak ki önünüzde satırların sustuğu yerde onların dudakları, gözleri hüznün muhbirliğini yapmaya devam edecek.