Jacob'un Odası, Virginia Woolf'un ilk deneysel romanıdır. Bu kitapta bilinen tüm geleneksel yöntemleri kırmış, imkansız, başar-mış ve yeni bir teknikle okurun karşısına çıkmıştır. Kelimeler, zihnin akışıyla uyum içindedir ve geleneksel anlatımdan çok uzaktadır; hikâyenin akışında kopukluklar vardır ve parçalara ayrılmıştır. Belirli bir olay örgüsü yoktur; zaman ve mekân da belirsizdir.
Jacob'un Odası; sabit bir konuya sıkışmamıştır. Zaman ve mekanlar arasında keskin geçişlerin olduğu, hayatı her perdeden tüm gerçekliği ile anlatan bir eserdir. Jacob'un hayatı, çocukluktan başlayarak, belirli sınırlara bağlı kalınmaksızın gözler önüne serilmiştir. Cambridge yılları, Londra'da, Paris'te ve Yunanistan'da geçen günleri... Jacob'un Birinci Dünya Savaşı'nda ölmesiyle ardında bıraktığı boşluk, ani ve derin acı...
Genç yaşta kaybettiği kardeşine ve savaşta ölen tüm gençlere atfedilen bu kitapta Virginia Woolf'un umutsuzluğu her satırda hissedilir.
"Bazı tümörlerden kurtulmak gerekir. Ama annemin sahip olduğu türden bir tömürü belki yıllarca çekensin. Ve ne yazık ki yatağına bir fincan çay getiren dahi olmaz."