Ülkeye dönüşü sıcak karşılanmadı. Kendisini yıllar önce öldü sayan akrabaları ve hayattaki en yakın akrabası olan abisi yanına bile gelmedi. Arkadaşları ya başka yere taşınmış ya da bu dünyadan göçüp gitmişti. Eski karısı kahrından ölmüştü. Çocuğu, önce dedesi ve anneannesi, daha sonra da abisi tarafından büyütülmüştü. Dönüşünden birkaç yıl sonra çıktı karşısına, çok kısa bir süre babalık yapabildiği evladının. Oğul sarıldı babasına. Ağladı. Kızdı. Sonra biraz da bağırarak ağladı. Hıçkırması geçmedi birkaç dakika boyunca çünkü biliyordu, aklı başındaydı babası terk ettiğinde onları. Acıyla yoğrulan her özlem öfkeye kaybeder bu savaşı. Kırıktı çocuk, şimdi olgun bir adam olmasına rağmen o kırılmışlıkla ömür boyu senet imzalamıştı sanki. Sahibi ölen yetim bir köpek gibi çaresiz ve ıssız kalmıştı çok yıllar önce. Bir baba gittiğinde, bir annenin yarısı da gider. Giden bir annenin yarısı, kalan çocuğun iyileşmez yarasıdır. O yara geçmez. Ta ki yorgana özenen toprak, vücudu sarıp hapsedene, ta ki doğanın ayrıştırıcıları geriye kalan parçaları silip süpürene kadar…