Kapalıçarşı bir ayrı dünya. Mermerinden harcına, müşterisinden esnafına, delisinden akıllısına apayrı bir iç derya. Her şey onun ortasında, yanında yöresinde, sesinde soluğunda devinmeye devam ediyor hâlâ. Eli ayağı tutmaya, ağzı gözü söyleyip görmeye başladığından bu yana ona değen, ondan geçen herkesin bir hikâyesi var. Ne vakit başlayıp biteceği meçhul ama hep efsunlu. Fuat Sevimay’ın 2015 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar Roman Yarışması’nda ödüle değer görülen romanı Kapalıçarşı bambaşka bir gözle bakıyor tarihe. Mekân-insan ilişkisine yeni bir boyut katıyor ve oradan burayı, buradan orayı anlatmayı ustalıkla beceriyor. Kapalıçarşı’nın yeniden kurulup şekillendirildiği bu roman, karakterlerinin derinliği, olay örgüsünün kusursuzluğu ve mizahi diliyle unutulmayacak kitaplar arasına giriyor. “İşin aslı, benim nereden ve niye geldiğimin hiçbir önemi yok. Gelmişim işte. Ha kuzeyden ha güneyden. Önemli olan, bir şekilde iyiliği rehber edinmiş olmam. Nefes alıp verdiğim şu zamana değin de iki lokmayla karnımı doyurmaktan ve gücüm yetip dilim döndüğünce kötülüğe, yanlışa bulaşmışlara doğruyu göstermekten, zordakilere, dardakilere el vermekten başka derdim olmadı. Ne evliyayım ne pirim. Sizin gibi biraz doğru, biraz eğri bir âdemoğluyum. Siz hâlâ iyilik yapmak için, birinin çıkıp mucizeler gerçekleştirmesini mi bekliyorsunuz?”