19. yüzyılla birlikte dünyada milliyetçilik akımlarının ortaya çıkması İslam tarih yazım anlayışında değişiklikliğe neden olmuştu. Bunun sonucunda da Türk milletinin tarihini anlatan eserler ortaya çıkmaya başlamıştı. Kazanlı âlim Murad Remzi bu bağlamda Türk milletinin tarihini anlatan eserini kaleme almıştı. Muasırı olan Osmanlı coğrafyasında yetişmiş Tahirü’l-Mevlevi de, Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarından itibaren bir devlet politikası haline gelen ‘Türkçülük’ anlayışının etkisinin yanında kendi ifadesiyle Türk tarihini anlatan bir eser arayışında Kazanlı âlim Murad Remzi’nin Telfîkü’l-ahbâr ve Telkîhü’l-âsâr fî Vakayı‘i Kazan ve Bulgar ve Mülûki’t-Tatar adlı eserini bulmuş ve bu eseri tercüme etmişti.
Türklerin kökeni, yaşadıkları coğrafya, hangi kabilelere ayrıldıkları, ahlaki özellikleri, âdetleri, dinî inanışları, maarifleri, önemli ilmî şahsiyetleri, Çin ile mücadeleleri, Tatarlar ve Moğolların ortaya çıkışı, Oğuz Han, Ergenekon efsanesi, Cengiz Han’ın kökeni hakkında bilgi veren Alankoa efsanesi ile Cengiz Han’ın dünyayı ele geçirmesi, İslam coğrafyasına saldırması ve harap etmesinin nedenleri ve Cengiz Han’ın topraklarını çocuklarına paylaştırması konularında bilgi verilmiştir. Ayrıca Batu Han’ın Rus topraklarını ele geçirmesi, Rus Knezleri (Bey) ile ilişkileri, Batu Han ve Güyük Kaan ile daha sonra da Berke Han ve Hülagû arasındaki ihtilaf ve çatışmaya neden olan olayları, Berke Han’ın müslüman olmasında önemli rolü olan Şeyh Baharzi’nin biyorafisine yer verilmiştir. Bütün bu bilgiler Türk tarihinin önemli kaynaklarından yola çıkılarak değerlendirilmiş, yeri geldiğinde eleştirilerek eserde yer almıştır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan kısa bir süre sonra, Türkçülük fikirlerinin çok güçlü olduğu bir dönemde, Tahirü’l-Mevlevi tarafından tercüme edilen Kazan, Bulgar ve Tatar Târîhi ve devamı mahiyetindeki Defter 1 ve Defter 2 adlı eserler, Türk tarihine dair eserlerin az olduğu bir zaman diliminde yazılmıştır. Haliyle bu eserlerin Latinizesini okuyucuya sunmak, sadece bu açıdan bile önem arz etmektedir.