Bu romandaki İstanbul, efsaneler, insanlar, balıklar, kayıklar, iskeleler, saraylar, dehlizler, kesik başlar, mezarlar, hastaneler, morglar, denizkızları, cinayetler, katiller, cellatlar, deliler, yani her şey uydurmadır. Efsanelerin yalanı abartılmış, insanların hayatına olmadık benekler atılmış, şehir baştan yaratılmıştır. Yok eğer, “Bunların hepsi gerçek, Haliç’te kırmızı bir kayık durur ve içinde Zaman Dayı yaşar, eski mezarlarda kesik cellat kafaları yatar, küçük kızlar mezar taşlarına dünyanın en güzel şiirlerini yazar, genç bir adam paramparça bir baba arar, her şeyi gören bir kambur hep susar ve İstanbul’un altında sır dolu dehlizler var,” diyen biri çıkar da beni yalanlarsa, ne mutlu bana. Kırmızı Zaman renkler ve isimlerle, sözcük ve sözlüklerle, söylence ve gerçeklerle, efsane ve inanışlarla örülü, kadim zamanlarla günümüzden hikâyeleri İstanbul’da kesiştiren bir roman. Yahut gerçeğin karanlık gölgesinin vurduğu bir masal… Sergilediği sınırsız düş gücüne karşın katı gerçeklere de yer vermesiyle yayımlanalı beri güncelliğini ve özgünlüğünü koruyor.