Aşk ve merhametle yumuşayıp; kibir ve gururla keskinleşen bir ruh, sıradan değildir. Sivri dilli, güzel, gururlu ve kabul görmesi güç bir kadın.
Bir dükün gayrimeşru kardeşi ve aristokrat toplumun küçümsediği bir kadının kızı olan Beatrice Cunningham, her şeye rağmen hayata ve bu gösterişli hayatın sağladığı konfora sadakatle bağlıydı. Ancak onu kendi yapan hiçbir şeyden pişmanlık duymamasını sağlayan idealist yanını asla kaybetmemişti. Kalbini kıran belki de tek şey, sahip olamadığı fakat istemekten asla vazgeçmediği bir ayrıcalıktı. Onu iki kere reddetmiş bir adamın aşkı.
Kendisinden emin, güçlü, çekici ve elbette kabul görmekten uzak bir adam. Carter Maximilian, iki yıl önce terk ettiği İngiltere’ye geri dönerken temiz bir sayfa açmış olduğunu söyleyebilirdi. Hatta geride bıraktığı vahşi topraklardan bu yana peşine takılan bela bile üzerinde durmaya değmez, küçük bir pürüzdü. Ta ki iki sene önce, son kez kalbini kırdığı kızla yeniden karşılaşana dek.