“Ne kadar daire küçülürse o kadar büyük salâhiyet veriniz, korkmayınız. Bahusus bu millet; kardaşlarım bu millet Türklük itibariyle asırlardanberi minelevvel demokratlıktan ruhunu almış ve islâmiyetin inzimamiyle bütün diğer anasırı muhtelife (çeşitli unsurlar) etrafına toplanarak bu dünyada demokratlığı, müsavatı (eşitliği) tesis etmiş bir
millettir. Bundan hiç korkmayınız. Yalnız kardaşlarım asırlardanberi bu milletin hukuku şahsiyesi, hukuku milliyesi, hukuku umumiyesi istibdadın, kahrın altında zebun oldu, inledi, bitti. Arkadaşlar; bunun hukuki dairesi büyüdükçe emin olunuz kendi tarafından idare edilemez...”
Tunalı Hilmi Bey
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, üstlendiği “kuruculuk” misyonu çerçevesinde giriştiği anayasa yapım süreci, elinizdeki kitapla, zengin ve ilham verici bir deneyim olarak önümüze seriliyor. Bu deneyimin ürünü olarak ortaya çıkan 1921 Anayasası, tekçi olmayan, çoğulcu bir “halkçılık” ilkesine yaslanmasıyla bilhassa dikkat çekicidir. Bu halkçılık ilkesinin ve halk egemenliği anlayışının bir icabı olarak, ademimerkeziyete ve yerel özerkliğe tanınan rol de aynı derecede önemli. Mustafa Kemal’in 1923’te kaleme aldığı anayasa taslağında da yer verilen bu ademimerkeziyetçilik, 1924 Anayasası’nda devre dışı kalacaktır. Murat Sevinç ve Dinçer Demirkent’in etraflı bir yorum ve analizle sundukları 1921 Anayasası deneyimi, sadece ürünü olan belgeyle değil, asıl, müzakereleriyle dikkate değer. Bu müzakereler, anayasa ilkeleri ve kavramları hakkında, canlı ve zengin bir tartışma ortamını ortaya koyuyor. Aslında bütün temel politik meseleler hakkında - ve hâlâ canlılığını koruyan bir tartışma...