Müge Ceyhan bu hikayeleriyle bizi sanki çok değer verdiği sandık odasına çağırıyor. İçinde kaybetmeye gönül indiremediği, yıllar boyunca özenle sakladığı insanların ve nesnelerin izlerini paylaşabilmek için… Bir örtüdeki reçel izi, kirli bir küllük, yıkanmaktan yıpranmış bir kumaş… Hayatlar…Unutulamayanlar… Hikâyenin doğasına yakışır o ince ayrıntıları yakalama özeniyle… Buna bir de yazarın ressamlığından gelen gözlerin gördüklerini eklediğinizde duygu yüklü bir görsel şölenle karşı karşıya kalıyorsunuz. Umut veren genç hikayeciler kuşağına hassasiyetini ve derinliğini taşıyan bir kalem katıldı.
Mario Levi
“Yaşamımızın içinde kimi zaman farkında bile olmadan geçip gittiğimiz anların, sıradan gelen günlerin bazen ne kadar özel olduğunu yitip gittiklerinde anlarız ya... Bazen bir masa örtüsünde kalan kahve lekesi, bazen müsvedde defterlerdeki kısa notlar, kimi zaman bakıp görmediğimiz duyguların sakladığı gözlerdeki çekmeceler gibi.
Şanslıysak renkler solmadan ucundan yakalarız hayatımızı, bazen de sepyalaşmışanılarda yaşatır dururuz, takılmış plak misali.”
Müge Ceyhan